top of page

Bir İp Cambazlığı


Yazar: Burhan Erişkin


Felsefe denince aklımıza nedense ağır bir dili olan, baş ağrıtıcı, zor bir öğreti gelir. Fakat kimse işin arka planını zorlamak istemez. Çünkü insanların doğru bildiği yanlışlardan geri dönmesi, zor bir meziyettir. Belki de felsefe bu maharetinden ötürü insanlara sevimsiz görünmektedir. Hepimiz için felsefe bir dönem zevksiz bir alan olmuştur, fakat bunun nedeni bizlerin bir şeyleri okuma alışkanlığımızın olmamasından ötürü ve sadece kolay bilgiyle yetinme çabamızdan dolayıdır. Bilmenin ve öğrenmenin bizlere sunmuş olduğu hazla, belki de toplumumuzun büyük bir bölümü tanışmamıştır. İşte bu haz, insanın havsala alanının genişlemesi ve evrene daha farklı bir mana ile bakmasını sağlar. Her mana aynı zamanda yeni sorular getirir beraberinde. En garibi de budur aslında. Burada sorular basit, fakat cevaplar zordur.

“Neden felsefe?” gibi basit bir sorunun da diğerleri gibi zor bir cevabı vardır. Çünkü felsefe bana göre bir ip cambazlığı işi gibidir. Üzerinde yürüdüğünüz ip, hayatın ta kendisi. Düşme ihtimalinizin olduğu yer ölüm, seyirciler ise sizin karşıya geçmenizden çok düşmenizi gözleyen günümüz toplumu. Buradaki ölüm metaforik bir ölümdür. Siz düşerseniz seyirciler tarafından yuhalanacaksınız. Belki de bu toplumun sizi dışlaması anlamında olacaktır. Şu anki durumda olduğu gibi. Fakat önemli olan nokta, unutmayın ki o seyircilerin sizi aşağıdan yuhalayan kısmı, avamdaki kişilerden ibaret olacaktır. İşte zor bir alan olan felsefe, ip cambazlığı gibi, yoğun dikkat ve odaklanma gücü isteyen bir alandır. Belki de bu yüzdendir benim bu alana olan ilgim.

Peki bizim bu yoldaki kazancımız nedir? Faydacı bir toplum olduğumuz söylenir. Korkularından arınır insan, insana karşı olan. Çünkü korku, aklı geri plana atarak, itaati getirir. “Korku Politikası” da buradan çıkar. Aklı geri plana atacak her şey burada yasaklıdır. “İnsan” olabilmemiz ise en büyük kazancımız. İnsan olmak algılandığı gibi bir anlamdan çok bir mana durumudur. İnsan olmak için hür bir vicdan, korkulardan arındırılmış bir akıl ve bozulmamış bir muhakeme yeteneği gerekir. Bu saydıklarımız belki de şu anda dünyada en çok ihtiyaç duyulan şeyledir. Bu kavramların neliği, kökeni, bizlere hayatımızda yol gösterici niteliğindedir. Çünkü bir bakıma felsefe “kavram işçiliğidir.” Kavramlar bizlere yol gösterir ve bizler bu yolda emin adımlarla yürümeye çalışırız.

“Neden felsefe?” sorusu, öğrencilik hayatım boyunca bana sorulan ilk soru olmuştur. Bunun cevabını hep şöyle vermişimdir: Her şeyin bir sanatı vardır; resim, müzik, heykel gibi. Fakat bunların hepsinin çıkış noktası olan aklın bir sanatı var, o da felsefe. İşte ben aklın sanatı olan felsefeyi bu sebepten dolayı seçtim diyorum. Aristoteles, Metafizik adlı eserine “İnsanlar doğaları gereği bilmek isterler.” cümlesiyle başlar. Günümüzdeki bilimlerin hemen hepsi, felsefenin alt dallarıdır. Bu yüzden de “bilimlerin atası” olarak adlandırılır. Ve bizler günümüzdeki teknoloji çağının oluşmasına neden olan bilimlerin kaynağı olan felsefeyi bilir isek, yaşamımız daha farklı biçimde şekillenir. Nedenler sonuca dair izler taşır; nedenleri öğrendiğimiz takdirde sonuca olan bakışımız da değişir. Felsefenin sunmuş olduğu en büyük olanaklardan biri de budur: Farklı bir perspektif geliştirmek, olayları başka boyutları ile incelemek. Bu olanak, yanlış karar almamızı ve tez canlılığımızı da önleyerek tutarlı sonuçlara ulaşmamızı kolaylaştırır.

Felsefeden aldığım en büyük öğüt, tez canlılığı bırakmam gerektiğidir. Çünkü hatalar, daha çok boyutlarıyla düşünülmeden alınan kararlar sonucunda ortaya çıkar. Felsefe, buna karşı bir tür sigortadır. Tutarlı ve sistematik düşünme, bu alanın başlıca özellikleri arasındadır. Çünkü felsefe, safsatalardan arındırarak, doğru bilgiye, bilgeliğe varmak demektir. İşte burada anlam ve mana kavramlarının ayrımı söz konusudur. Mana atfetmemiz gereken yere anlam, anlam atfetmemiz gereken yere mana atfeder isek, yanlışlık baş gösterir. Bu ayrım doğru yapıldığı taktirde yanlışlık ortadan kalkar, doğru sonuca giden yolun kapısı aralanır.

Erich Fromm’un “Sahip Olmak Ya Da Olmak: İki Varoluş Biçimi Üzerine Bir İnceleme” adlı kitabı bu yazımızı en güzel şekilde tamamlar: İki kavram; sahip olmak ve olmak. Biz hangi kavramı hayatımızın odağı haline getiriyoruz? Günümüz insanı daha çok sahip olmayı önemser, çünkü güvence olarak onu görüroysa insan için “olmak” da bir imkandır, felsefe bu imkanı bize gösterir. . Çünkü olmak, insanı gerçek renklerine kavuşturarak, bir şeye bağımlı olmama durumunu getirir. Bir şeye bağ(ım)lılık, akıl geri plana iter, itaat yaratır. İnce bir çizgi vardır aralarında. Sahip olmak tarafındakiler felsefeyi bir araç, olmak tarafındakiler ise bir amaç olarak seçerler. Önemli olan burada felsefeyi ne için kullandığımızdır. Felsefenin bu bakımdan dakritik bir öneme sahip olduğunu söyleyebiliriz..

Gelelim en baştaki, yazımızın odağı olan, “Neden Felsefe?” sorusuna. Tercihler insanın hayatını şekillendirir. Ve ben felsefeyi, sahip olmak isteyenlerin aksine, “olmak”; zor olan yaşamıma hayat katmak, insan olmayı hatırlamak, insan olma olanağımı gerçekleştirmek için seçtim.


 

Opus Noesis yazılarıyla Medium'da!

Bizi takip etmeyi unutmayın:

Öfke Üzerine

Yazan: Özlem Marangoz Aydın Sabah erken saatler, neredeyse karanlık. İki araba burun buruna duruyor. Adam arabasından dışarıya çıkmış...

Adlandırma Üzerine

İnsan, tıpkı her canlı gibi Dünyaya doğar. İnsanın dünyası, doğal çevre yanında kültürel bir çevredir de; o nedenle bir aileye, dile, dine..

Esenlik Üzerine

Bu yazımızda felsefi iletişim açısından iyi olmak, esenlik kavramını ele alalım. Muradımız, kavram temizliği yaparak anlam sağlığımızı iyi..

bottom of page