top of page
oopps1.png

Yetişkin - Çocuk İlişkisindeki Öfke Üzerine


Yetiskin Cocuk iliskisendeki Ofke Uzerine

Yazan: Özlem Marangoz Aydın


Anne olarak “çocuk ve öfke üzerine” kişisel aydınlanmam kızım sayesinde oldu. Çok kızgındım, öfkeliydim ve bağırıyordum “Bunu neden yaptın?” “Söyle bana bunu niye yaptın?

Bilmiyorum.” dedi. Henüz dört yaşındaydı. Öfkemden korkuyordu. O sırada bir yandan da bana tüm masumiyeti ile “Bilmiyorum.” diyecek kadar cesurdu.


O esnada oğluma döndüm, gözünde korku ile bizi izliyordu. Henüz üç yaşındaydı.


Bilmiyorum.” cevabının altında ezilmiş, darmadağın olmuştum.

O gün karar verdim öfkemi derdest edip çocuklarımla aramdan çekip almaya. İkisini de kucaklayıp sarıp sarmaladım. Ağlayarak özür diledim. O günü hiç unutmadım. Öfkemin o günü perdelemeye yeltendiği günlerde bana “Anne hani biz küçükken sen bize bir gün çok kızmıştın.” diye hatırlatıp öfkemi dizginlememe yardım ettiler.


O günden beri biliyorum:

Çocuklar, yetişkinlerin neden öfkelendiğini bilmiyorlar. Yetişkinlerin neden kızdığını anlayamıyorlar. Sadece ne yaptıklarında ya da hangi sözü söylediklerinde öfkeye maruz kaldıklarını çok iyi biliyorlar. Yine de yapıyorlar. Yaşları ile doğru orantılı olarak niye yaptıklarını kimi zaman biliyor kimi zaman bilmiyorlar kimi zaman farkında bile değiller belki.


“Ergenlikte öfke”ye dair kişisel aydınlanmam ise anne olarak bir atölyede katılımcılarla felsefe yaparken oldu.

İçlerinden on iki yaşında çocuğu olan birisi “Bizim evde ergen var ve biz ondan çok korkuyoruz.” dedi. Hepimiz güldük, ben o cümleyi kulağıma küpe, yüreğime not ettim.


O günden beri biliyorum.

Bir ergenin öfkeli hali karşısında sükûnet göstermek, çevresindeki yetişkinlerin geliştirebileceği en güzel yöntemlerden .


Ne zaman bir yetişkini bilerek, isteyerek kızdırmaya çalışan bir çocuk ya da bir yetişkin ile tartışan bir ergen görsem “Acaba altında hangi sebep var?” diye düşünürüm.


“Öfke üzerine” bir çocuk, bir öğrenci, bir kadın, bir insan, bir çalışan, bir yurttaş olarak pek çok kez aydınlandım. Sizinle felsefe yapsaydık bu konuda söyleyecek çok sözünüz olacağından eminim. Öfkeden, öfkelinin kendisi de dâhil kimsenin memnun olmadığını biliyorum. Sanırım yetişkinler olarak öğrenmemiz gereken şey, öfkelenmek değil, öfkemizi, bağlamıyla birlikte anlamak, kendimizle ilişkisini görebilmek, her ne görüyorsak bunu anlamlandırabilmek ve içselleştirebilmek.


Kimler öfkelenir?” diye sorulsa “Hangimiz öfkelenmeyiz ki!” deriz. .


Yetişkin, bir başka yetişkine öfkelenebilir.

Yetişkin, çocuğa öfkelenebilir.

Çocuk, yetişkine öfkelenebilir.

Çocuk, çocuğa öfkelenebilir.



“Ne zaman öfkeleniriz?” diye sorsalar belki koro halinde:

Kızınca.

Kızınca.

Kızınca.

sesleri yükselir hızlıca.


Ne için kızıldığı bir başka yazı konusu, nedeni her ne olursa olsun kızgınlık halinde öfke kapıda bitiyorsa o zaman öfkenin sebebi “kızgın olmak” denebilir.

“Kızgın olduğumuzda” her zaman öfkeleniyor muyuz?

Her öfkelendiğimizde bunu kızdığımız kişiye gösteriyor ya da yöneltiyor muyuz?


Felsefi iletişim açısından baktığımda “Öfkemi kontrol edemiyorum!” diyenlerin mazeretini kabul edemiyorum. Bir de “Sinirlerime hâkim olamadım!” var.


Kızmak, öfkelenmek, sinirlenmek günlük yaşamımızda sıklıkla yaşadığımız duygu durumları. Bizi biz yapan, duygu durumlarımız kadar bunları nasıl yaşadığımız.


Mesela işyerinde yöneticimize karşı öfkemizi kontrol edebiliyoruz ama evde mi kontrol edemiyoruz?

Öfkeliyken yaşlı ebeveynlerimize karşı sakin kalmayı başarabiliyor, evde eşimiz ve çocuğumuz karşısında serinkanlı olmayı, öfkemizi yönetmeyi mi başaramıyoruz?

İri yarı bir erkek karşısında küfürbazlığımız, öfkemiz sessiz kalabiliyor; gücümüzü görece zayıf birine karşı mı kullanıyoruz?

Bizden daha büyük, daha güçlü kişilere kızıp öfkemizi bizden daha küçük, daha zayıf kişilerden mi çıkarıyoruz?


Tüm bu soruları içtenlikle yanıtladıysak felsefi iletişim ile tanışmak için hazırız demektir.


Birlikte düşünelim:

Kontrol edilmemiş öfkenin amacı nedir?

Korkutmak, sindirmek, gücünü ispat etmek, tatmin olmak, tahakküm kurmak, …


Öfkeye maruz kaldığımızda ne hissederiz?

Çaresizlik, haksızlığa uğramak, kızgınlık, nefret, intikam ve öfkenin ta kendisini…


Felsefi iletişim açısından “yetişkin” ya da diğer deyişle “gücü, gücüne yetenler dünyasında öfke”nin değerlendirilmesini bir başka yazılamaya bırakalım.


Şimdi öfkenin çocuklara yansıtılmasının amacına bakalım.

Öğretmek, terbiye etmek, durdurmak, korkutmak…


Yıllardır çocuklarla felsefe yapıyorum, felsefi iletişim yöntemini kullanarak daha çok çocuklardan öğreniyorum. Ebeveynleri ve öğretmenleri gibi en yakınlarının öfkesine maruz kalan çocuklarda, amaçlananın tam aksi sonuçlar doğabiliyor; kendilerini kapatabiliyor, öğrenmeyi durdurabiliyor, korktuğu kişilerle özgürce ve eşit biçimde ilişki kuramıyor, saygı duymuyor, kendilerini güvende hissetmiyor, ifade edemiyor, kendileri gibi davranamıyorlar, ‘problem çözmek’ için yalan söylemek durumunda kalabiliyorlar. Öfkesine maruz kaldığı kişiye öfke ve kızgınlık duyabiliyor, adalet duyguları zedelenebiliyor, bir süre sonra duyarsızlaşıyor, hatta daha çok öfkelendirecek şekilde davranmaya başlayabiliyorlar, kendilerini değersiz hissedebiliyor, bağları zayıflıyor, zamanla kopuyor. Öfkelerini yönetemiyor, öfkeli biri haline dönüşebiliyor. Trajik olan, bunları en yakınlarından öğreniyorlar. Daha da trajik olanı hayatın oksijeni olan sevgiden yoksunlaşıyorlar..


“Öfke”den yola çıkarak, öfkeyi felsefi iletişim yöntemiyle bağlamında ele alabilir, çözümleyebiliriz. Bununla öfkenin arka planındaki evrenle tanışabilir; ilişkide olduğumuz ruhla sevgi temelli bağlar kurabiliriz. Bir çocuk, içinde bulunduğu sıkıntılı, sorunlu durumu “Başka türlü nasıl yapılır?”ı bilmediğinden daha da önemlisi deneyimlemediğinden “öfke” dert anlatma, iletişim kurma dili olabilir. . Dolayısıyla öfkelenen bir çocuğun cevap olarak daha şiddetli bir öfkeyle baskılanması, susturulması taraflara, en çok da çocuklara zarar verebilir. Yetişkin olarak tutumumuzdaki öfke, çocuğun öfkesini bastırabilir, oysa arzumuz onun söndürülebilmesi. Bunu başaramazsak o bastırdığımız öfke bir süre uyur ama hiç beklemediğimiz bir anda bir yanardağmışçasına patlayabilir.


Öfkenin muhatabı ancak canına tak ettiğinde ya da kaybedecek bir şeyi olmadığında öfkenin sahibine karşı direnç gösterebilir. Ama çocuklardan öfkeye direnç gösterebilecek kadar güçlü bir irade bekleyemeyiz. Çünkü çocuklar çok kolay itaat eder. Yetişkinler olarak sorumluluğumuzun, en başta kendimizi, ilişkimizi, çocuklarımızı diğer bir deyişle yaşamımızı tehdit eden öfkeden korumak olduğu inancındayım. Çocuklarımızı öfkeden / öfkemizden korumak yetişkin olarak vazifemiz ve sorumluluğumuzdur.


 

Opus Noesis yazılarıyla Medium'da!

Bizi takip etmeyi unutmayın:

Comments


bottom of page