top of page

Etkili İletişim Üzerine


Yazar: Müjdelen Tüzün


Bir filozofa “En zor şey nedir?” diye sorarlar: “ Sözdür” diye cevap verir. “Neden?” Diye sorduklarında: “Çünkü anlamak da anlatmak da zordur.” der.

Mevlana’nın dediği gibi, ne kadar bilirsek bilelim söylediklerimiz karşımızdakinin anlayabildiği kadardır. Söz ve onu karşımızdakine doğru bir şekil anlatabilmek bu kadar önemli olduğunda iletişim becerileri daha da önem kazanıyor. Kendimizi ifade etmek, karşımızdakini doğru bir şekilde algılamak son derece önemlidir ve hayatımızı kolaylaştırır. Karşılıklı olan bu iletiye iletişim diyoruz. İletişim için en az iki kişi ve iletilecek bir mesaj gerekir.

İletişim göründüğü kadar basit değildir, karmaşıktır. Mesajı gönderen çözülecek bir kod gönderir karşısındakine. Mesajı gönderen ve alanın farklı duygu, düşünce, farklı değer ve inanç, farklı geçmişleri olabilir. Böyle bir durumda iletilmek istenen mesajın anlaşılırlığı güçleşebilir. Etkili iletişim bir yaşam ve duruş biçimidir, öğrenilebilir. Başta kendimizi olmak üzere diğerlerini anlamak, aramızda olup bitenlerin farkına varmak için etkili bir yoldur. Etkili iletişim; insanlar arasındaki engelleri ortadan kaldırır, barışçıl, samimi ve güvenli bir ortam yaratır. Etkili iletişim duygularımızı ve ihtiyaçlarımızı tanımamıza, ifade edebilmemize, diğerlerinin duygu ve ihtiyaçlarını duyumsamamıza yardımcı olarak insanlar üzerimizdeki etkimizi arttırır. Çatışmalarda saygılı bir tarz ile çözümü kolaylaştırır. İlişkileri zenginleştirir. Duygu, düşünce ve davranışlarımızın farkında olarak iç dünyamız ile bağlantıda kalmamızı kolaylaştırır. Güçlü ve zayıf yönlerimizi tanımamıza yardımcı olur. Kişisel gelişimimizi olumlu yönde etkiler. Etkili iletişim anlamayı kolaylaştırdığı için, yargılayıcı bakış açısından; kabul edici, geliştiren, zenginleştiren bakış açısına geçişi sağlayabilir. Kısacası etkili iletişim becerisi; aşk, iş, sosyal, aile içi vb. tüm ilişkilerde anlama ve anlaşılır olma noktasında mükemmel hale gelmemize yardımcı olur. Çünkü etkili iletişim, insanların birbirini tanımasını kolaylaştırır. Bizler de tanıdığımız insanı daha kolay anlar, anladığımız insanı severiz. Sevgi ve saygıya dayalı ilişkiler de mutlu bir hayatın vazgeçilmezidir.

İnsan, sosyal bir varlıktır. Peki, insanların sosyal bir varlık olduğunu düşündüğümüzde daha da önem kazanan iletişim becerilerimizi nasıl geliştirebilir, iletişim kazalarını nasıl engelleyebiliriz?

Son derece önemli olduğuna inandığım, kendimizden başlamak üzere insanı tanımak, insanın doğası gereği temel ihtiyaçlarının farkında olmak iletişim becerilerimize oldukça katkı sağlar. İletişim becerilerimiz güçlendikçe de, insanı daha iyi tanıyıp anlayabiliriz. Yani, tıpkı yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan çıkar paradoksu gibi bu sorunun da yanıtı, iç içe geçmiştir.

Kendimizi tanıyıp, kendi iç dünyamızla temasta olup davranışlarımızla verdiğimiz mesajların altında yatan, duygu ve düşüncelerimizi doğru okumayı başardığımızda, bazı şeylerin göründüğünden farklı olduğunu algılayabiliriz. Çünkü birçok etken (gelenek-görenek, ahlak kuralları, örf-adet, kaybetme korkusu gibi iç ve dış baskılar) nedeniyle duygularımızı bastırıp, düşüncelerimizi saptırıyor, davranışlarımız ile iç dünyamız arasında kopukluklar oluşturuyoruz. Sergilenen davranış ile alttaki duygu örtüşmediğinde ise iletişim kazaları daha sık yaşanabilmekte.

Bir örnekle pekiştirmek gerekirse; küçük bir çocuk, kardeşi her denize girdiğinde bayılıyor. Bu gerekçeyle de doktora götürülüyor. Görünüşte bu olay ağabeyin kardeşini çok sevdiği ve ona birşey olmasından korktuğu ile ilgili gibi görünüyor. Yapılan derin çalışmalar ve psikolojik sağaltımlar sonucunda anlaşılıyor ki; ağabey kardeşi çok kıskanıyor ve onun yok olmasını istiyor. Her denize girdiğinde de kehanetin gerçekleşeceği kaygısıyla bu durumla yüzleşemediğinden bayılarak ortamdan uzaklaşıyor.

Bu olayda sorun, çocuğun kardeş kıskançlığını sağlıklı doğal sürecinde yaşayamamış olmasıdır. Kardeşini kıskandığını itiraf edebilse, onu kabullenmenin bir süreç olduğunu, herkesin aynı duyguları yaşadığını bilseydi işi kolaylaşabilirdi. Doğru yaklaşımlarla, duygularının samimi paylaşımına ortam hazırlansaydı, çocuk kendisine yabancılaşmayacak ve duygularını bilinçaltına öteleyip suçluluk duygusuyla sağlığından olmayacaktı.

Hayatımızda birçok rahatsızlığın kaynağının bastırılmış duygularımızın oluşturduğunu bilsek acaba bu durumu değiştirmek için öncelikle iç dünyamızla daha sağlıklı iletişim kurma noktasında harekete geçer miydik?

Verilen örnekte de olduğu gibi iç dünyamızla iletişimimiz kopuk olduğunda davranışların verdiği mesajları da doğru algılamamız zorlaşıyor. Kendimize baktığımızda, yüzleşmekten korktuğumuz bir çok konuda benzer sayısız örnek bulabilme ihtimalimiz azımsanmayacak kadar çoktur. Oysa bunları olduğu gibi görebildiğimizde, kabullendiğimizde iç dünyamızla güçlü bir iletişim kurarak huzurlu, dingin yaşama sahip olma şansımız olacaktır.

Bu şekilde iletişim kurma alışkanlığı geliştirdiğimizde diğer insanlarla iletişim becerilerimiz de güçlenir. İnsanları sadece gördüğümüz davranışı, söylediği sözü ile değil altındaki duyguyu da anlamaya çalışarak ne düşündüğünü vermeye çalıştığı mesajın aslında ne olduğunu daha sağlıklı bir şekilde algılarız. İletişim kazalarının en büyük nedeni duygu buzdağının görünen yüzünü değil, altındaki derinliği görememektir. O nedenledir ki duygusal zekası yüksek olan insanların iletişim becerileri çok güçlüdür. Çünkü bu insanlar, iç dünya ile sürekli temasta olduğundan iletişim kurdukları insanı çok iyi tanır ve o insana daha doğru bir noktadan ulaşır. Henüz kendimizi doğru algılamaktan uzak olduğumuz bir durumda, başkasının bize ulaştırdığı mesajı doğru yorumlamak da oldukça güçtür.

İletişim, basit bir beceri gibi durur dışarıdan. Esasen iletişim basittir de, nasıl iletiştiğimiz kısmı, yani etkili iletişim kısmı asıl zor olan aşamadır. Etkili iletişim, derinlere bakabilmeyi gerektirir. Yukarıda verilen örneklerde de görüldüğü gibi, mesajların doğru algılanması için sadece doğru anlaşılması değil doğru gönderilmesi de gerekir. İletişimin çeşitliliği (sözlü iletişim, sözsüz iletişim) , mesajı gönderen ve alanın kişiliklerinin farklılığı gibi birçok etken bir arada düşünüldüğünde etkili bir iletişim kurmak için çok yönlü ve esnek düşünülmesi gerektiği ve mutlaka geri dönütlerle doğru mesajın alınıp alınmadığının kontrol edilmesi gerekmektedir.

İletişim denince akla gelen birçok kavram vardır. Etkili bir iletişimin vazgeçilmez öğeleri; empati, aktif dinleme, ben dili, duygu-düşünce-davranış bütünlüğünü görebilme, kabul edici olma, farklılıklara saygı ve insanı tanımaktır. Bütün bunlara sahip olmak engelsiz bir iletişim sağlayacağından verilmek istenen mesajın yerine ulaşması ve ikna ediciliği bakımından çok önemlidir. Bunlar bir çoğumuzun bildiği ama uygulamadığı gerçeklerdir. Benim anlatmaya çalıştığım, bu bildiklerimizi gölgede bırakan önyargılarımızı, derin bakarak ve derin düşünerek kırmak, bu sayede de etkili iletişim becerilerinin gelişmesini sağlamaktı.

Bu hikayeyle bitirmek istiyorum:

Aristoteles, ders esnasında öğrencilerinden birine bir konuyu en ince ayrıntısına kadar anlattıktan sonra anlayıp anlamadığını sorar. Öğrenci anladığını söyler ama Aristoteles, öğrencinin anladığına dair bir işaret göremediğini belirtir. Öğrenci işaretin ne olduğunu sorduğunda da; tebessüm der. Eğer anlasaydın yüzünde bir tebessüm olurdu. Tüm iletişimlerimizin sonunun yüzümüzde tebessüme yol açtığı bir dünya mümkün…


 

Opus Noesis yazılarıyla Medium'da!

Bizi takip etmeyi unutmayın:


Kıskançlık Üzerine

Çocuk dedi ki: “Hani böyle geri dönüşüm kutuları var. Plastik için ayrı, cam için ayrı oluyor. Bana sanki aynı kutuya ait değilmişiz...

Öfke Üzerine

Yazan: Özlem Marangoz Aydın Sabah erken saatler, neredeyse karanlık. İki araba burun buruna duruyor. Adam arabasından dışarıya çıkmış...

bottom of page