top of page

İlişki ve İletişim Üzerine



Yazar: Özlem Marangoz Aydın


Bilmiyorum, sizin de aklınızdan geçer mi? Ben karşımdaki kişiye baktığımda neden öyle konuştuğunu, neden öyle baktığını, neden öyle davrandığını, ilişki ve iletişim kurmak için neden o kelimeleri seçtiğini, neden o ses tonu ile söylediğini anlamaya çalışırım. Beden dilini takip ederim. Karşımdaki kişinin kim olduğunun bir önemi yoktur. Merakımın sebebi elbette karşımdaki insanı didiklemek, geçmişini öğrenmek değildir. Merakım insana ve insanlığa dair, insanın insan üzerindeki etkisini ve kurduğumuz ilişkileri anlamaya yöneliktir.


Beynelmilel tanımlarına bakarsak iletişim; “duygu ve düşüncelerin, akla uygun şekilde başkalarına aktarılması, bildirim ve haberleşme” , ilişki ise “iki ya da daha çok şey arasındaki karşılıklı bağ, kişileri birbirine bağlayan bağ, yakınlık hatta dostluk” olarak kabul görmektedir.


Demek ki ilişki canlı-cansız, canlı-canlı ve cansız- cansız varlıklar arasında kurulabiliyor. Fakat iletişim sadece canlı varlıklar arasında gerçekleşiyor. Tüm evren birbiri ile ilişki içinde ama canlı olanlar iletişim de kuruyorlar. Düşünsenize tüm kâinat birbirine etki edebiliyor, görebildiğimiz- göremediğimiz, sesli-sessiz, açık-gizli bağlar var. Bu bağlar ne kadar kesintisizse ilişikler de o kadar net, sorunsuz ve sürekli.


Evrene baktığımızda ilişki ve iletişimi hep iç içe görüyoruz. Aklıma geliverenler; yörüngedeki gezegenler, med-cezir, karıncalar, örümcek ağları, ağaç kökleri, insan-doğa, insan- insan… İlişkinin dengesini ve uyumunu bozan herhangi bir düzensizlik domino taşı gibi birbirini etkiliyor, ilişkiyi değiştiriyor, dönüştürüyor, hatta küçücük bir iletişimsizlik ya da yanlış iletişim tüm evrene yansıyor.


Kâinattaki tüm ilişkileri anlamaya çalışıyoruz, çalışmalıyız. Nereden başlamak daha doğru ya da kolay olur emin değilim. Yani “kâinattan başlayıp en son insana bakmak mı?, yoksa insandan başlayıp kainata uzanmak mı?” Belki de en iyisi bütüncül bir yaklaşımla her yere hep birlikte bakmaktır. Felsefe bütüncüldür. Bir konuya ya da duruma her yönden kapsayıcı olarak yaklaşır.

İnsanlar arasındaki iletişim sıklıkla kablosuz internet ağlarına ya da telefon şebekelerine benzetilir. Elektronik cihazlara ulaşan iletişim dilini kullanırız ama görmeyiz. Hiçbir kablosuz hat aslında kablosuz değildir. Kablolu şebekeyi kablosuz şebekeye bağlayan vericiler, alıcılar, uydular vardır. Kabloları görürüz, görmesek de varlığını biliriz. Ya göremediklerimiz? Şu anda telefonunuza ulaşan internet dalgasının kafanızın içinden ya da karaciğerinizin tam ortasından geçmediğine emin misiniz? İnterneti evinize ya da işyerinize yayan ADSL (Asimetrik sayısal abone hattı) kablosunu cihazı yerine kulağımıza soksalardı itiraz ederdik. Telefon ya da internet bağlantılarının kesintiye uğradığı, ilişki ve iletişimin kesildiği durumlarda telaşa kapılıp hemen bağlantımızı aktif ve düzenli hale getirmek için yollar arıyor, yardım istiyor, çözüm üretiyoruz.


İnsanın kendi ürettiği yapay bağlantılara böyle tutku ile bağlanmasına rağmen kendisiyle, diğer insanlarla, doğa ve kâinatla var olan bağlarını bile isteye kesmesi, terk etmesi, önemsemeyip vazgeçmesi beni hayrete düşürüyor, hatta korkutuyor. Her bir insanın tüm yapı içerisindeki yerini ve bağlarını anlamasının, ilişki ve iletişimini her yönde net, kesintisiz ve olumlu sürdürmesi için gerek şart olduğunu düşünüyorum. O yüzden insana dair tüm ilişki ve iletişim şekillerine felsefenin bütüncül yaklaşımı ile bakmaya çalışıyorum ve felsefi iletişim tekniğini kullanıyorum.


Hayat ilişki ve iletişimlerimizle örülüdür. İletişimi ulaşım için kullandığımız yollara benzetebiliriz. Planlı inşa edilmiş çok düzenli bir şehir düşünün. Tabelalar ve levhalar gitmemiz gereken yönü, durmamız gereken yeri, nereye nasıl ulaşacağımızı net bir şekilde anlatır. Ama karşılaştığımız işaret ve levhaların ne anlama geldiğini bilmiyorsak çok düzenli bir şehirde bile yanlış yöne gidebilir, kaybolabilir, hatta kaza yapabiliriz. Kavramlar yaşamımızdaki tabelalardır. Kavramların anlamlarını bilmeden kendimizi doğru ifade etmemiz, karşımızdakini anlamamız, anlaşmamız, net ve kusursuz iletişim kurmamız mümkün değildir. Portakalın ne olduğuna dair bir fikrimiz yoksa “portakal” hakkında konuşamayız.

Felsefi iletişim herkes içindir. Çocuklar, yetişkinler, iş insanları, ebeveynler, ergenler…

Felsefi iletişim hayatımızdaki tüm iletişim ağını düzenlerken ilişkilerimizi anlamlı hale getirir, tıkanıklıkları açar. Bizi belki de hapsolduğumuz labirentten dışarı çıkarır.


Konumuz insan olduğuna göre insan — insan arasındaki ilişkileri ele alabiliriz. Mesela, ilişki çıplak betonarme bir bina olarak canlanıyor gözümde, iletişim de onu nasıl döşediğimiz, ne renk boyadığımız ve nasıl süslediğimiz. İlişki başımızı sokacak bir mekân, gerekirse değiştirebileceğimiz bir ortam iken iletişim onu vazgeçmek istemeyeceğimiz güvenli bir yuvaya dönüştürebilir. Soğuk, renksiz ve içinde iyi hissetmediğiniz bir betonarme bina ile yuva arasındaki fark, bir vaha ve çöl arasındaki ayrım gibidir diyerek konuyu pekiştirmek istiyorum.


Büyüteci biraz daha yaklaştırdığımda gözüme ebeveyn-çocuk, yetişkin- çocuk arasındaki iletişim takılıyor. En başta da söylediğim gibi bu yüzden insanlara bakıyorum, görmeye çalışıyorum. Doğduğu andan itibaren yaşamın iletişim ağına katılmış çocukların görünen ve görünmeyen bağlarla nasıl bir ilişkiye dâhil olduğunu, nasıl öğrendiğini, öğrendiklerini nasıl uyguladığını ve kendi iletişim dillerini nasıl oluşturduklarını çok önemsiyorum ve bunu gündelik yaşamdan örneklerle sizinle birlikte çözümlemeyi arzu ediyorum.


Varsayalım ki evlerin içine, ailelere, aile üyelerinin birbirleri ile ilişkilerine ve iletişim şekillerine bakabiliyoruz. Her bir diyalog bizim için bir konu olabilir. Şimdi bir ev hayal edelim; 3 yaşında bir çocuk, tuvalet eğitimi tamamlanmış, ne zaman tuvalete gitmesi gerektiğinin farkında ama zamanında gitmemek için kararlı, altına kaçırıyor, sonra tüm çamaşırlarını “kirlendi bunlar” diye çıkarıp yenilerini giymemek için direniyor.


Varsayalım ki, çocuğa bakım veren annesi…

Anne her seferinde çocuğa kızıyor, inatçılıkla suçluyor, azarlıyor ve ayıplıyor.

Ya da ;

Anne her seferinde çocuğa sevgi ve sabırla rehberlik etmeye çalışıyor, bağırmıyor, çocuğunun neden öyle yaptığını anlamaya çalışıyor. Davranışını desteklemiyor ama yargılamıyor da, zaman veriyor.

Çocuk bu iletişim şekillerinden ne öğrenir, kendi iletişim şeklini nasıl yapılandırır? Ne dersiniz?


 

Opus Noesis yazılarıyla Medium'da!

Bizi takip etmeyi unutmayın:

Etkili İletişim Üzerine

Bir filozofa “En zor şey nedir?” diye sorarlar: “ Sözdür” diye cevap verir. “Neden?” Diye sorduklarında: “Çünkü anlamak da anlatmak da...

bottom of page